Dil notu: Irk, soy




Arapça ˁırk عِرْق, birinci anlamı “damar, sinir”, mesela ˁırku’n-nesā “siyatik siniri”. Eski dillerde damar-sinir ayrımı yok. İkinci olarak bitki kökü, özellikle dallanıp budaklanan çeşidi. Kök boya elde edilen çeşitli köklere de ˁırk adı veriliyor, mesela zerdeçal (curcuma), kızıl boya kökü (rubia tinctoris) vs.. Mecazi anlamda “sülale, nesep, soy” için öteden beri kullanılmış. Mesela İslamöncesi şairlerden İmru’l-Kays “ırkım topraktır benim, tüm ecdadımı bilirim” gibi bir cümle sarfediyor.[1] Türkçe tam eşdeğeri sanırım soy olsa gerek.
Osmanlıca sözlüklerde 19. yy sonlarına dek sadece damar ve bitki kökü anlamları görülüyor. Ancak Şemseddin Sami Bey 1901’de basılan Kamus-ı Türki’de üçüncü anlam olarak “nesil, sülale, zürriyet, neseb”, dördüncü anlam olarak “cins, nev’i, şube” vermiş. Örnek: Nev’i beşerin ırk-ı ebyazı, ırk-ı asfarı [beyaz ırkı, sarı ırkı]. Fransızca race sözcüğünün modern anlamından direkt çeviri.
İtalyanca razzo (ilk 1300 civarı), Fransızca race (1480 dolayı), İngilizce race (16. yy sonları), kökeni belirsiz kelime. Orijinal anlamı “birinin soyundan gelenler, zürriyet, soy”. Mesela Joachim du Bellay: “Ou me guidez vous, Pucelles, Race du Pere des Dieux?” [ey tatlı kızlar, baba Zeus’un soyu].[2] Laurence Sterne: “The Bourbon is by no means a cruel race.” [Bourbon hanedanı zalim bir soy değildir]. 17. yy’da safkan İngiliz atlarının şeceresi ilgi konusu olunca, “at soyu” anlamında race yaygınlaşmış. “Belirli kalıtsal özelliklere sahip insan grubu” anlamı hem Fransızca hem İngilizce 18. yy’da yaygınlık kazanıyor: race de Pigmées (1733); la race Lappone et la race Tartare (1749).
“Bir ırkın üstünlüğünü savunma ya da başka ırklara düşmanca tavır alma” anlamında Fransızca racisme 1902’de, İngilizce racialism 1907’de dolaşıma girmiş. Türkçede ırkçı sıfatını Mülkiye dergisinin 1933 tarihli bir sayısında, ırkçılık adını yine 1933’te Cumhuriyet gazetesinin bir başyazısında buluyoruz. Daha önce ırkiyat var mıdır? Aramaya üşendim, ama tahmin et derseniz 1910-12 dolayında mutlaka belirmiş olmalı derim.
Avrupa’nın emperyal yayılımının belli bir aşamasının ürünü olan bir kavramdır. İlk aşamada Avrupalının Amerika’larda, Asya’da, Okyanusya’da keşfettiği yerlilere karşı taşıdığı üstünlük duygusunun ideolojik zemini din idi. Biz Hakikati biliyoruz, onlar cahil! 18. yy ortalarına doğru o zemin ciddi surette sarsıldı; Hıristiyan dininin evrensel hakikat iddiası, kolonileri bırak, anavatanda çöküntüye uğradı. Bunu izleyen birkaç kuşak, Avrupalının egzotik kültürlere karşı muazzam bir merak, hayranlık, ve hatta birçok örnekte saygı duyduğu çağdır. Montesquieu diyelim, Sir William Jones diyelim, Silvestre de Sacy diyelim, Abel Rémusat diyelim yetsin. 19. yy ortalarından itibaren rüzgâr gene ters döner. Din ayrımının artık önem taşımadığı bir çağda Biz ve Onlar’ı yeni bir temelde tanımlamak gerekir. Belki kolonilerde sayıları çok artan orta ve alt tabaka beyazları karışık evliliklerden koruma kaygısı da ırk teorilerinin oluşumunda rol oynar. Falan ırkın filan ırktan “üstün” veya “aşağı” olduğuna ilişkin bilimsel kisveli görüşler 1870’lerden itibaren dünyayı sarar, 1930’larda Hitler’le beraber absürt zirvesine ulaşır, 1945’te çöker. O günden bu yana ırkçı eğilimler büsbütün tasfiye edilmese de, açıkça dile getirilmeleri – Türkiye gibi bazı az gelişmiş ülkeler dışında – edep sınırları dışında sayılmaktadır.
İnsanın “kökünü” merak etmesi, ya da kimliğini “soyu” ile tanımlaması sanırım evrensel bir güdü. Her çağ ve her kültürde örneği vardır. Ama gözden ırak tutulmaması gereken gerçek şu ki, “soy” dediğiniz şey bir mittir. İnşa edilmiş gerçekliktir. Destandır. İçinden çıkılamayacak kadar karmaşık bir biyolojik gerçeği basit ve kısa bir öyküye sığdırarak kendini yüceltme çalışmasıdır. “Teknoloji gelişti, buyur, ecdadımın şeceresini çıkarıyor devlet” demeyin bana. Dört kuşak yeterince kafa karıştırıyor. Şimdi yirmi kuşağı hesaplamayı deneyin: 500 ila 600 yıl öncesinde 1.048.576 ata eder. Ya da Malazgirt’le çağdaş yaklaşık (mükerrerlerle beraber) 300 milyar ata. Kolaysa say.
Yahut kaç tanesi Horasan’dan geldi, hesapla.




[1] Le Diwan d’Amrolkais, ed. de Slane (Paris 1837), Arapça metin s. 33, çeviri s. 50. Arapça serey ثرى (“toprak”) sözcüğünün İbranice adam (Adem, “toprak”) sözcüğünün eşdeğeri olduğuna çevirmen işaret etmiş.  
[2] Ode IX. Œuvres poétiques III, ed. Chamard, 1983 [1912], s. 120.