Ahlaklı yaşamın sırları




Dünkü yazının amacı şiddeti savunmak mıydı? Değildi. Şiddet karşıtı argümanların iç çelişkilerine işaret etmekti sadece. Bundan “aa demek ki şiddet iyiymiş” sonucu çıkmaz. Ne çıkar? Mesela “farklı argüman bul öyle gel” sonucu çıkar. “Demek ki bazen iyiymiş, ölçütü daha iyi tanımla” sonucu çıkar. “Ya şöyle derlerse ne cevap veririz düşündün mü” sorusu çıkar. “O platform yetersiz, başka zemin bulmalıyız” önerisi çıkabilir.
Yazı başlıklarını çoğu kez gıdıklayıcı olsun, okuttursun diye atıyorum. İçerikte daha ağırbaşlıyım. Sadece sondan bir önceki paragrafta “Hatta bazen güzeldir” cümleciğini dayanamadım ekledim. Soyut anlamda şiddet övgüsü içeren tek ibare odur olsa olsa.
*
Ne diyor yazı? Bir kere, “ay şekerim şiddet çok kötö, hepimiz karşıyız” söyleminin özünde düzenden yana, var olan güç ilişkilerini kutsayıcı bir ideolojik söylem olduğunu söylüyor. Bazen mi, her zaman mı? Sınırı nedir? Bilmem, tartışırız.
İki, anti-şiddet söyleminin en temel çelişkisine işaret ediyor. Farzedin şiddete karşıyız. Dünyadaki şiddeti bertaraf edecek ya da azaltacak şiddete de karşı mıyız? Karşıysak demek ki şiddete karşı değilmişiz. Bu çelişkiyi anlamadan insanlık tarihindeki feci ve tüyler ürpertici olayların hiç birini anlayamazsınız. Karınca incitmekten ürken makul insanların vakti gelince nasıl canavara dönüştüğünü kavrayamazsınız. Kavrayamayınca da “şiddet mi, ayy nefreth ederim” söylemi kokteyl gevezeliğinden ileri gitmez. Bakın, dinleyin, o cümlenin içinde kıvrılmış yılan gibi yatıyor çelişki: ... nefreth ederim, tecavüzcüleri yağlı kazığa oturtalım, dilim dilim doğrayalım!
Yazı devam ediyor. İki soru daha soruyor. Varlığına yönelik saldırıya nasıl cevap vereceksin? Cevabı kolay gibi görünür ama tuzak sorudur. Çünkü varlığın hiçbir zaman bedeninle sınırlı değildir. Kolektif varlığına saldırı olursa ne cevap vereceksin? Sevdiklerine, canından aziz bildiklerine saldırı olursa ne cevap vereceksin? Onu bırak, hiç bilmediğin birine haksız ve alçakça bir saldırı olursa ne yapacaksın?
Son olarak, daha tereddütlü bir mesele. Olmuş bitmiş şiddetin karşılığı ne olmalı. Tabii ki akıl yolu varsa akılla gitmek en doğrusudur. Hukuk varsa hukukla gitmek çoğu zaman daha etkili ve ahlaken daha temizdir. Kısasa kısas kötüdür. Peki. Lakin kısasa kısası büsbütün lağvedebilir misin? Edersen, ahlaki duyarlığı körelmiş, zombileşmiş insanlar ve zulme direnme yeteneğini yitirmiş bir toplumdan başka elinde ne kalır?.
*
“Her ahlaki önermenin mantıki sonucuna götürüldüğünde çelişkiye düştüğünü, dolayısıyla tutarlı bir ahlaki sistem kurmanın imkansız olduğunu (19 yaşındayken) fark ettim” diye yazmıştım bir tarihte. Ciddi konulara değinen hemen her yazımın içinde bu fikir bir yerlerde mutlaka saklıdır. Halim-Selim’de de epey değindim.       
Her ahlaki arınma teşebbüsünün, her dini uyanış hareketinin kaçınılmaz akıbetidir. İyiliğin sırrını keşfettiğini sanırsın. Emin olursun. Eşini, dostunu, müritlerini inandırırsın. Dünyan ışıkla dolar: Cennetin anahtarları artık sendedir. Sonra birileri seni kıskanır, cemaatine çomak sokar. O zaman delirirsin. Hakikati her ne pahasına olursa olsun savunma sevdasına düşersin. Cemaatini korumak için icabında zora ve kumpasa başvurursun. Yetmezse soygun ve cinayet dahil her şeyi yaparsın. O uğurda yaptıklarını haklı ve meşru bulmaya başlarsın. Vicdanını yitirirsin. Hakikati bulduğunu zanneden insan kadar tehlikeli mahluk yoktur dünyada.
Örnek mi dediniz? Buyur Müslümanlık. Buyur Hıristiyanlık. Buyur komünizm. Buyur Fransız ihtilali. Küçült ölçeği, kendini düşün. Şirket kurup başarıya ulaşan arkadaşlarını düşün. Örgüte katılıp “temiz” yaşamaya ant içenleri düşün. Materyalizme sırtını dönüp hippi olmaya niyet edenleri düşün. Doğru yolu bulduğunu zanneden, o gün yoldan çıkmıştır.
*
Nedir peki önerdiğin çözüm hocam?
Yok basit bir cevabım. Belki de hiç yoktur bir cevap, düşüne düşüne sonunda oraya varacağım, dur bakalım. Şimdilik birkaç tutunabilecek birkaç dal görüyorum hala. Biri ironi kavramıdır. Yani neye inanıyorsan inan, ironiyi elden bırakmadıkça, yani kendini hafiften tiye almayı başarabildiğin müddetçe çok fazla yanılmazsın. Biri özgürlük kavramıdır. Aklın ve vicdanın özgürlüğünü maksimize etmeyi şiar edinirsen, tüm tuzaklardan olmasa da sıradan insanların düştüğü tuzakların çoğundan kendini daha iyi koruyabilirsin. Biri medeniyet kavramıdır, farkındaysanız son yıllarda artan oranda dilime dolanan bir kelime. Büyük siyasi olayları değerlendirirken “medeniyete faydası ne, zararı ne” diye sormak, sanılanın aksine, birçok soruya sağlıklı cevap vermeyi sağlayabilirmiş gibi geliyor bana. Kişilere ya da gruplara faydasını/zararını sormaktan daha verimli bir yol en azından.

Ama tabii büsbütün yanılıyor da olabilirim.