Anadolu yer adları kaç çeşit? - I




“Asıl Anadolu” ya da eski deyimle “Rum diyarı” derken Küçük Asya yarımadasının Fırat’ın batısında kalan kısmını kastediyorum. Bu makale kapsamında isterseniz Sivas, Malatya, Maraş, Antep’i de dışarıda bırakalım. Giresun’dan başlayıp Tokat, Yozgat, Kayseri ve Adana-Osmaniye’yi içeren bir kavis çizin. Onun batısından söz edeceğiz. Trakya’yı da dahil edeceğiz.
Bu bölgede kayıt altına aldığımız yaklaşık 28.000 yer adının kabaca dört, Cumhuriyet dönemini de sayarsak beş katmandan oluştuğunu görüyoruz. Sanırım Türkiye’nin gerçek sosyal tarihi de bu dört veya beş tabaka üzerinden anlatılabilir.
Tabaka 1
Kasaba adlarının önemli bir bölümü Rum’dan kalmadır. Bölgedeki 52 il merkezinden 31’inin adı Bizans mirasıdır: Adana, Afyon, Amasya, Ankara, Antakya, Antalya, Balıkesir, Bartın, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Çankırı, Edirne, Giresun, Isparta, İstanbul, İzmir, İzmit, Kastamonu, Mersin, Kayseri, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Niğde, Samsun, Tokat, Uşak(?). Diğer 21’i Türkçedir. Bu bölgede 20. yy’da değiştirilen iki il merkezi adı olan Larende ve Rodosto’yu da eklesek sonuç 33-19 olur.
İlçeleri ele alalım. Bölgede halen var olan 660 dolayında ilçenin 250 kadarı 1987’den sonra yaratılmış köy ve mahalle kökenli yerlerdir. Eski ve köklü kasabalara tekabül eden öbür 400 ilçeyi ele alırsak 160 kadarının adının Rumcadan miras olduğunu (Abana, Ağlasun, Amasra, Anamur, Avanos, Aybastı, Bafra, Banaz, Bandırma, Bergama, Biga, Bigadiç, Bodrum, Bolvadin, Bor, Bornova, Daday, Datça, Demre, Devrek, Dinar, Edremit, Eğridir, Enez, Erdek, Ereğli, Ermenek, Fatsa, Finike, Foça, Gebze, Gediz, Gelibolu, Gerede, Hayrabolu, Honaz, İnebolu, İskenderun, İznik, Keşan, Ladik, Lapseki, Malkara, Manyas, Marmaris, Menemen, Milas, Mudurnu, Niksar, Pozantı, Silifke, Simav, Tarsus, Tavas, Terme, Tire, Tosya, Ula, Urla, Ünye, Ürgüp, Zile...), bir 40 kadarının da 20. yy başlarına dek Rumcadan miras ada sahipken Cumhuriyetten sonra Türkçe isme kavuştuğunu görürüz (Adırnas, Andifli, Ayas, Ayasluk, Balyanbolu, Eksere, Eskere, Gümenes, Irla, İstanoz, İstefan, Kirmasti, Lefke, Makri, Mergüze, Mihaliç, Nif, Siristat, Sis, Üskübü, Yarangüme...). Rumca kaynaklı adını Cumhuriyet dönemine dek koruyan diğer 350 dolayında köyün birçoğunun eskiden kayda değer birer kasaba hatta kaza/nahiye merkezi iken sonradan sönen yerler olması dikkatimizi çeker (Adala, Ağras, Apolyont, Ayaş, Bavlı, Bellibol, Birgi, Borlu, Gelegre, Hoyran, Karsantı, Kerme, Mendehor, Ravlı, Serçin, Yarangüme, Yorandı...).
Özetle, bölgede en az 20. yy’a dek korunan Rumca yerleşim adları 600 dolayındadır. Bölgede Rumca ve Türkçeden başka dilde yer adı yoktur. Bir avuç Ermenice, Kürtçe, Çerkesçe, Slavca istisna varsa, bunlar resmi bir niteliği olmayan yerel lakaplardır. [NOT 1: Trabzon ve Rize’de kaydedebildiğim 500 dolayında Rumca yer adı incelenen bölgeye dahil değildir.] [Not 2: Rumca olduğunu belirttiğim adların bir bölümü, Ankara ve İzmir gibi, Yunan-öncesi dillerden aktarılmış olabilir. Ancak burada önemli olan Türkçeye Rumca kullanımdan gelmiş olmalarıdır.]
Saydığımız yerlerin hemen hepsi en az 15. yy’dan beri nüfus ağırlığı Müslüman/Türk olan yerlerdir. Yani “Rum köyleri/kasabaları” dediğimiz yerler değildir. Bazılarında son 500 yılda belki münferit bireyler dışında Rum nüfusun izine rastlanmaz. Hatta rahatlıkla diyebiliriz ki Anadolu’da bir yerin adı Rum kökenli ise o yerin (Cumhuriyetten hemen önceki) nüfusunun Rum olmaması baskın ihtimaldir. [NOT 3: Anadolu’da eskiden kalma Rum yerleşimleri Ege ve Marmara’nın deniz kıyıları, Kapadokya-Niğde, İnebolu sahili ve Trabzon-Rize’de yoğundur. Ege ve Marmara’nın iç kesimindeki çok sayıda Rum köyü 19. yy’da göçlerle kurulmuştur. Bu sonuncuların büyük çoğunluğunun adı Türkçedir; Rumca adları varsa genellikle resmi niteliği olmayan adlardır.]
Bu gözlemlerden çıkardığımız ilk sonuç şudur: Demek ki Türklerin, fethettikleri yerleşim birimlerine mutlaka Türkçe adlar vermek gibi bir tercihi yokmuş. Eskişehir, Bursa-Yenişehir, Aksaray, Alaşehir, Safranbolu, Taşköprü gibi birkaç yerde istisnaen Türkçe adlar tercih edilmiş; fakat çoğu yerde, hatta Selçuklu ile Osmanlı’nın dört başkentinde, Rumcadan devralınan ismi Türkçenin ses düzenine uydurup benimsemek yetmiş. Özellikle şehir ve kasaba adları gibi, uyduruk birtakım köylere oranla ideolojik müdahaleye daha cazip hedef oluşturan yerlerde Türkçeleştirmeye yönelik ciddi bir çaba görülmemiş olması dikkat çekicidir.
Türkler bu yerlerde bir süre Rum yönetimi altında yaşadıkları için Rumca isimlere “alışmış” olabilirler mi? Bu sorunun cevabı olumsuzdur, çünkü fetihten önce birtakım Türkler münferit olarak bu yerlerde yaşamış olsalar dahi, fetih sürecinde Türklerin hiçbir yere muhacir ya da mülteci olarak sığınmadıkları, her zaman siyasi erk sahibi olarak geldikleri bilinmektedir. Dolayısıyla yeni dönemin adlandırmasında siyasi inisyatif her zaman Türklerin elindedir. Çoğu örnekte bu inisyatif, eski adın korunması yönünde kullanılmıştır.
Vurgulayacağımız öbür husus, adı korunan yerlerin çoğunun “şehir” ve “kasaba” niteliğinde yerler olmasıdır. Köyler yok muydu, ya da terk edilmiş miydi? Bu mümkün değildir, çünkü öyle olsa kasabalar yaşayamazdı. Kaldı ki köyler faraza terk edilmiş bile olsa kaydı, tapusu mutlaka bir yerlerde vardır. Yeni maliklerin edindikleri yerin adını arayıp bulması işten değildir. Ve nihayet en önemlisi, Fırat’ın doğusunda kalan yerlerde ve Trabzon-Rize’de köylerin, hatta mezra, mahalle, yayla, mevki, pınar, kaya ve tarlaların yerli dildeki adı hemen her zaman korunmuşken batıda bunun yapılamamış olması için makul bir sebep gösterilemez.
Benim aklıma gelen en mantıklı açıklama, Osmanlı devletinde kasabaların (ve bazı irice köylerin) hukuki statüsünün alelade köylerden farklı olması, dolayısıyla iki vakada iki ayrı adlandırma stratejisinin izlenmiş olabilmesidir.
Acaba kasaba ve şehirler sivil hukuka tabi nispeten özgür (beledi) birimler iken, geri kalan yerlerin miri arazi olması aradaki farkın asıl nedeni olabilir mi?
(devam edecek)


Sonradan eklenen: Türkiye'de Yunanca kaynaklı adların dağılımı.