Türkçe tarihi 4: Batı ile karşılaşma



İlk etkileşimler

19. yy başlarına dek Türkçe genel kullanıma nüfuz eden Batı Avrupa kökenli kelimelerin ezici çoğunluğu denizcilik, deniz ticareti ve harp filosu ile ilgilidir. Hemen hepsi İtalyancadan veya o devirde bazen ayrı bir dil kabul edilen Venedik lisanından alınmıştır. (Ayrı bir uğraş alanı olan balıkçılık, yerli bir dil olan Rumcanın etkisi altındadır.)

Denizcilikle ilgili İtalyanca terimlerin Türkçe kullanıma çoklukla 15. yy ikinci yarısı ile 16. yy başlarında girdiğini varsayabiliriz. Ancak yazılı kaynakların yetersizliğinden dolayı, bazı kelimeleri 19. yy’ın sistematik sözlüklerinden daha erken tarihte belgelemek henüz mümkün olamıyor. Kahane, Kahane ve Tietze’nin The Lingua Franca in the Levant [Doğu Akdeniz’de Denizci Dili] adlı anıtsal eserinde listelenen İtalyan/Latin kökenli kelime sayısı 700 kadardır. Bunların büyükçe bir bölümü halen denizci teknik lisanında kullanımdadır; yüz kadarını ortak dile mensup oldukları düşücesiyle sözlüğe dahil ettik.

abluka, aborda, alabanda, alabora, alarga, alesta, avanta, babafingo, balyemez, bandıra, banko, baston, boca, bocala-, borda, branda, çapari, çıma, dümen, falya,  fırtına, filika, filo, flama, fora, forsa, funda “demir atmak”, gondola, gulet, güverte, harita, ıskarmoz, ıstralya, imbat, iskandil, iskele, istif “gemi ambarı”, kalçın, kalita, kalyon, kamara, kanca, kaptan, kaput, karantina, karavana, karavela, karga tulumba, karine “gemi karnı”, karyola, kasara, kerteriz, korsan, kumanya, laçka, mağaza, manevra, manga, marangoz “gemi yapım ustası”, martı, mayna, meltem, miço, mizana, mola, olta, pasaport, patron/patrona, pompa, posta “nöbet”, pranga, pruva, pupa, pusula, ranza, roda, saparta, sigorta, sintine, siya, tapa, tente, tersane, tırışka, tiramola, tonilato, tulumba, vardiya, volta, yisa, zoka (91)

Bu sözcüklerin Venedikçeden mi, diğer İtalyan lehçelerinden mi alıntılandığını tespit etmek, şu anki bilgilerimiz çerçevesinde, çoğu zaman olanaksızdır. Ancak anlam ayrışmasına uğramış patron (Ven.) ve patrona(İt.) gibi biçimlerin varlığı, aradaki farkın dil tarihi açısından önem taşıyabileceğini gösterir. Bandıra, dümen, gardiyan, kalyon, kaptan, laçka, milyon, piyasa gibi bir dizi kilit sözcük, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde Venedikçedir. (Standart İtalyancadan alıntıda dümene, kaptana, laşa, milyona, piyaça vb. beklenirdi.)

Denizci terminolojisi dışında, 19. yy’ın ortalarından önce Türkçe kullanıma girmiş olan Batı Avrupa kökenli kelimelerin sayısı yüzü bulmaz. Bunlar arasında yine dolaylı olarak bahriye ile ilgili olması muhtemel olan teknik edevat adları (civata, conta, iskarpela, kanaviçe, planya, tornavida, varil, vida), siyasi terimler (balyoz “elçi”, duka/dük, gardiyan, imparator, izbandut “eşkıya”, komiser, konsolos, papa), askeri teknoloji ürünleri (karabina, künk, misket, pala), yiyecek adları (francala, kaşkaval, pasta, pestil, poğaça, salamura, salata, tarator), çalgı adları (barbut, klarneta, lavta, trampete/trompet) göze çarpar.

Denizcilikle ilgisini kuramadığımız erken İtalyanca alıntılar arasında bir matematik kavramı (milyon), bir meslek adı (berber), bir sanayi ürünü (kundura), iki köpek türü (fino, mastı) ilgi çekicidir.

Adını Avusturya Almancasından alan kuruş 17. yy’da yaygınlaşmış, 1690’larda ilk kez Osmanlı devleti tarafından darp edilmiştir.

Bir dönem Osmanlı egemenliğinde bulunduğu halde kültürel referansları daha ziyade Batı Avrupalı olan Macar dili 16. ve 17. yy’larda Türkçeye birkaç kelime kazandırmıştır.

bodrum, haydut,  kadana, palanka, palaska, paprika, piştov, salaş, soba, şarampol, talika, varoş (12)

Batı dünyasının ulaştığı bilimsel ve kültürel aşamayı yansıtan yeni tür alıntılar 1780-90’lardaki ilk açılım döneminden itibaren görülür. Batı ile kültürel alışverişte Fransızcanın norm haline gelmesi de yine bu dönemin eseridir. 1820’lerden önce Türkçe metinlerde boy gösteren Batı kökenli sözcükler arasında şunlar dikkati çeker:

akademya, ançüklopedya, antimon, balon, barometro, elektrik, fizik, gazeta, komedya, kompliman, kumpanya, logaritma, obüs, parlamento, sekstant, termometro, tracedya

Bu listede görülenler daha öncekiler gibi yabancı bir kültürün egzotik ürünleri, ya da belli bir sektördeki uzmanlığının yansımaları değildir. Osmanlı diyarında karşılığı olmayan ve kayıtsız kalınması mümkün olmayan yeni bir dünya yaratılmakta, yeni kavramlarını empoze etmektedir.

Sözlüklerdeki Batı

Türkçe sözlüklerde yer verilen Batı kökenli kelimelerin 19. yy ikinci yarısından itibaren gösterdiği artış, dildeki devasa dönüşümü izlemek açısından aydınlatıcıdır.

Vefik Paşa’nın 1876’da yayımlanan Lehce-i Osmanî’sinde yer alan Batı kaynaklı sözcükler, 350 kadar İtalyanca, 100 kadar Fransızca, 15 kadar İngilizce, 4-5 Almanca olmak üzere yaklaşık 470 adettir. Bunlar, toplam 28.000 dolayında maddebaşı içeren sözlüğün kelime hazinesinin yüzde 1,7’sini temsil ederler.

Vefik Paşa Batı kökenli yeni kelimelere karşı çoğu zaman eleştirel bir yaklaşım gösterir. Bu yaklaşım bazen tanımlarına da yansır. “Nümero, galatı numara: Lüzumsuz alafranga tabir.” “Avukat: Dava vekilinin çenelisi.” Muhtemelen bu yaklaşımdan ötürü, o tarihte Türkçe metinlerde sıkça rastlandıkları halde paşanın “lüzumsuz” saydığı bazı kelimeleri (bulvar, komiser, konferans, polis …) sözlüğüne almamış olduğu anlaşılıyor.

Şemseddin Sami’nin 1901 yılında basılan Kamus-ı Türkî’si 80 dolayında Batı kaynaklı yeni kelime ekleyerek toplam sayıyı 550’ye, orantıyı ise 18.000 maddebaşı içinde yüzde 3,0’a taşır. Ancak dönemin basın, eğitim, hukuk ve özellikle üst tabakanın moda ve “yaşam stili” dilinde gerçekleşen dönüşümle karşılaştırıldığında bu çok düşük bir orandır. 1880 ve 90’lı yıllarda yayınlanan gazete ve romanlarda tespit edebildiğimiz Batı kaynaklı yüzlerce “moda” ve “yaşam tarzı” terimiyle (bluz, bonbon, briyantin, centilmen, dekadan, dekolte, demode, feminist, fiyasko, gusto, isteka, kürdan, melodram, prezante etmek, skandal, spor, supe…), Tıngır ve Sinapyan’ın 1892 tarihli Istılahat Lugati’nde göze çarpan beş yüze yakın yeni bilimsel ve teknik terim (diyabet, fren, glüten, kanguru, kinin, klorofil, kobalt, naftalin, nitrogliserin, ozon, ödem, protein, sendika…) Kamus-ı Türki’de yer bulmazlar. Daha ilginci, Şemseddin Sami Bey'in kendi eseri olan ilk modern Türkçe ansiklopedi, 1889-1891 tarihli Kamusü’l-Alam’da kullandığı yabancı kaynaklı sözcüklerin bazılarına (balsam, boraks, iskorbüt, mikado, mozayik, santigrat, soya, tayfun) kendi sözlüğünde yer vermemiş olmasıdır.

Kamus-ı Türki’nin bir başka dikkat çekici özelliği, Vefik Paşa sözlüğünde yer alan ve daha o tarihte “arkaik” bir lezzete sahip olan altı bini aşkın Arapça ve Farsça kelimenin sözlükten elenmesidir. Cumhuriyet döneminde başlatılacak olan dil devriminin ayak sesleri, daha yüzyıl dönümünde hissedilmektedir.

Mehmed Bahaeddin (Toven)’in 1924 tarihli Yeni Türkçe Lugat’i Batı kaynaklı kelimelere yeni bir yaklaşımı haber verir. Cumhuriyet ilanının arifesinde Türkiye’nin entelektüel iklimini yansıtan bu sözlük, Frenkçe kelimeleri dışlamak bir yana, adeta onları halka tanıtmaya yönelik didaktik bir yaklaşım içindedir. Yeni Türkçe Lugat’te yer alan Batı kaynaklı 1550 kadar kelime, toplam 19.500 maddebaşının yüzde 7,9’unu oluşturur.

Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ünün 1945’te yayımlanan birinci basımında Batı kökenli kelime sayısı neredeyse ikiye katlanarak 2900’ü aşmıştır. Bu sayı 26,000 maddebaşı içeren sözlüğün yaklaşık yüzde 11’ini temsil eder. Ne var ki yeni eklenen kelimelerin büyük çoğunluğu bilimsel literatürden taranmış teknik terimlerdir (afoni, agrafi, aglütinin, algoritma, alotropik, ampelopsis, astigmat, berkelyum…). Aynı dönemde hayatın her sahasını istila eden Batı kökenli yeni kavramların büyük bir kısmı (bolero, bombe, bonservis, çigan, demoralize, desen, duble, empoze etmek, papyon, parfüm, şema, şut, varyete…) muhtemelen gayri ilmî ve “yersiz” bulunduğu için, resmi leksikona dahil edilmemişlerdir.

Türkçe Sözlük’ün 1955 tarihli ikinci basımı, azalan sayıda Batı kökenli yeni sözcükle ilk basımın yaklaşımını sürdürür. Ancak 1963, 1966 ve 1974 tarihli üçüncü, dördüncü ve beşinci basımlara eklenen Batı kökenli yeni kelime sayısı yok denecek kadar azdır. Yazı Türkçesinin yoğun bir Fransızca ve İngilizce vokabüler akınına uğradığı bu yıllarda Türk Dil Kurumu adeta yaşayan dile sırtını dönmüş, gerçek dünyada karşılığı olmayan ideal ve normatif bir dil inşa etme çabasına girişmiştir.

1983’teki TDK reformundan sonra yayımlanan 1988, 1998 ve 2008 basımlarında bu yaklaşım kısmen yumuşar; yaşayan dilin kelime hazinesini leksikalize etme yönünde, ürkek ve hevessiz de olsa, bir çaba görülür.

Türkçe Sözlük’ün 2008 basımında Batı kaynaklı sözcük oranı %20’nin biraz altındadır. Ancak bu oranı değerlendirirken, sözlükteki toplam girdi sayısının alışılmış leksikografi ilkelerinden farklı bir yaklaşımla, bir sözlükte yeri olmaması gereken onbinlerce rastgele tamlama (ayak havlusu, banyo havlusu, baş havlusu, el havlusu, mutfak havlusu, plaj havlusu, yüz havlusu) ve yer doldurma dışında hangi kaygıya hizmet ettiği anlaşılmayan türevler (özdeşleme, özdeşlemek, özdeşleşme, özdeşleşmek, özdeşleştirme, özdeşleştirmek, özdeşlik, özdeştirme, özdeştirmek) ile şişirilerek 100.000’in üstüne çıkarılmış olduğu hususu göz önüne alınmalıdır.


Kanımca Türkçenin güncel kelime hazinesini daha gerçekçi bir biçimde yansıtan Nişanyan Sözlük’te Batı kökenli kelime sayısı, toplam 28.300 maddebaşı ve maddealtı kelime içinde yaklaşık 8650, yani yüzde 30,5’tir. [2014 durumu. Günümüzde toplam 30,150 kelime içinde yaklaşık aynı oran.]