HALİM – Hz. Muhammed’in tebliğinin tüm insanlığa şamil bir davet olduğu şüphesiz. Getirdiği Yasa da şu veya bu kavmi değil, tüm insanları, hatta tüm alemleri kucaklayan bir yasa. Mekke’de risalet yoluna girdiği günden itibaren insanlara dar aşiret ve kavim bağlarını aşmayı telkin etmiş, tek ve evrensel bir yargı merciine işaret etmiş. Sizin Enfal suresi analizinizde çizdiğiniz çatışmacı, dışlayıcı, partizan tablo ile bu temel mesajı nasıl bağdaştırabiliyorsunuz? Yoksa siz de Mekke öğretisi ayrı, Medine öğretisi ayrı diyenlerden misiniz?
SELİM – Bir mantıki çıkmazla karşılaşmış ve bunun sonucunda dönüşüm geçirmiş bence. Enfal’deki radikal vazgeçişin ipuçlarını, ondan bir önceki sure olan A’raf suresinde bulabiliriz. İpuçları Kuran metninin her yerine serpilidir, ama en derli toplu ifadesini Araf’ta bulur. Mekke’de “indirildiği” rivayet edilen surelerdendir. Medine’de din kılıcını eline almadan önceki Muhammed’in inançsızlarla giriştiği polemikte kapıldığı öfkeyi ve belki çaresizlik duygusunu çok iyi ifade eder.
Şöyle okuyorum ben A’raf suresini.[1]
İlk on ayet Allah teorisini özetler. Emredici ve uyarıcıdır (2, 3). Karşı koyamayacağınız kadar güçlüdür, emir ve uyarısına boyun eğmeyeni cezalandırır (4, 5). Her şeyi bilir (7), adildir (8), size verdiği nimetler için şükretmenizi ister (10). Sizi o yaratmıştır (11).
Bunu seslendirilmemiş bir soru izler: O halde insanlar niye kötü? Cevap: Çünkü şeytan onları yoldan çıkarır (11-27). Bu cevap, yanıtladığından fazla soru doğurur. Şeytanı Allah yaratmadı mı? (11) Şeytanın kötülük iradesi eğer Allah’tan neşet ediyorsa Allah kötüdür, Allah’a rağmen meydana gelmişse Allah acizdir (12). Allah şeytanı cezalandırdı ise neden tam cezalandırmadı, kötülüğe devam etmesine izin verdi (13-15)? Tanrı adil ve gafur ise şeytanın kendi iradesine karşı gelmesine neden müsamaha gösterdi (16-17)? Eğer insanları yoldan çıkaran şeytan ise neden şeytanı değil insanları cezalandırıyor (18)? İnsanı Allah yarattıysa, fıtratındaki zaaftan o sorumlu değil midir (19)? Şeytan Adem’i kandırdı ise Allah neden zamanında müdahale etmedi (20-22)? Geç mi fark etti? Neden yarattığını ıslah etmek yerine cezalandırma yolunu seçti (24-25)? Şeytanı Allah mı görevlendirdi (27)? Şeytanın işi insanı yoldan çıkarmak mıdır, yoksa yoldan çıkmış insanı Allah adına cezalandırmak mıdır?
Özetle: Kötülüklerin olduğu bir dünyada Allah hem adil hem kadiri mutlak olamaz. Eğer adil ise acizdir, eğer muktedir ise zalimdir.
Bir başka itiraz, bu sefer belki Gnostikler cephesinden: Bu dünya eğer Adem’in günahı yüzünden mahkum olduğumuz bir ceza diyarı ise, o zaman dünya nimetlerinden tamamen el çekmek gerekmez mi (32)? Cevap: Allah bu dünyayı şükretmemiz için yarattı. Sadece fuhşu (yani aşırılığı), bağyi (isyanı) ve hakka aykırı olanı yasakladı (33). Kafanıza göre kural uydurmayın, Allah’ın elçisine kulak verin (35). Resullere karşı gelenler ve onları yalanlayanlar cezalandırılacaktır (36).
Kilit geçiş işte burasıdır. Bu dünya Adem’in günahının, ya da şeytanın isyanının cezası mıdır? Yani problem insanın yaratılışındaki bir zaaf mıdır? Yoksa tek mesele iman ve itaat midir? Bir başka deyimle, insanın ruhundaki ateşle, yahut bilgi açlığıyla, yahut edep yerinin hassasiyetiyle ilgili derin ve ebedi ve belki Allah’ın bile çözüm bulamadığı bir sıkıntı mı var? Yoksa Allah’ın elçisine boyun eğip namazını kılar, cihadını yapıp beşte birini ödersen mesele çözülüyor mu?
Medine’ye ve ahlaki tükenişe giden yolun ilk taşı döşenmiştir.
Sessiz soru: Eğer kurtuluş yolunu bizzat Allah değil senin gibi bir ölümlü gösterecekse, neden ecdadımızın yolundan gitmeyelim (38)? Onlar da senin gibi ölümlü ama bilgeydiler. Cevap: Onlar cehennemde yanacaklar, hem sizi de yanlışa sevk ettikleri için çifte kavrulacaklar. Bize inanmayan zalimdir, cayır cayır yanacak, müthiş işkenceler çekecek, müminlerin rahatını görünce kahrolacak, yalvaracak, rezil olacak, biz de onlara gününü göstereceğiz, zerrece merhamet etmeyeceğiz, al sana (40-51).
Burada Allah’ın sözcüsünün öfkeye kapıldığını görüyoruz.
Soru: Şu hayatta senden bize zarar gelmez, içimiz rahat; öldükten sonrası da karanlık, dirileceğimiz ne malum (53)? Cevap: Altı günde alemleri yaratan, gök cisimlerini yöneten (ki bunları siz de Yahudi-Hıristiyan öğretisinden biliyorsunuz) elbette son Yargıya da muktedirdir (54). Yağmur yağdırıp ölü toprağı dirilten, ölüleri de canlandırır (57-58).
Soru: Senin elçi olduğun ne malum? Cevap: Nuh’u yalanladılar (59-64), Hud’u da (65-72), Salih’i de (73-79), Lut’u da (80-84), Şuayb’i de (85-93), Musa’yı da (103 vd.). Allah hepsini kahretti, kavimlerini helak etti. Sizin sonunuz da onlar gibi olacak (93-100).
Bu cevap mıdır, çaresizlik patlaması mıdır?
Dönüp dolaşıp aynı soruya geri dönülür. Eğer Allah’ın elçileri apaçık delillerle (beyyināt) geldi ise insanlar neden inanmadılar (101)? Cevap: Çünkü Allah onların kalplerini mühürledi. Peki Allah neden böyle bir haksızlık yaptı? Çünkü onlar nankördü, fasıktı, müfsitti (101-103). Peki onlar nankör vb. oldukları için mi Allah kalplerini mühürledi, Allah mühürlediği için mi nankör oldular? Cevap: Akıbetiniz kötü olacak, cehennem, ateş, azap vb.
Soru: Resuller Allah’la bizzat muhatap oluyor mu? Cevap: Allah asla görünmez, maddi sıfattan münezzehtir (143). Peki ne biliyorsun? Cevap: Dolaylı kanıtlar her yerde, şu dağlar, kuşlar, yıldızlar vb. Soru: Demek ki Allah’ın delilleri muğlak, beyyinattan değil. Cevap: Dilerse mucize de gösterir; dağ parçalanır (143), Musa’nın asası yılan olur (106-107), yerden on iki pınar fışkırır (160), firavunu deniz yutar (136). Öyleyse sen niye mucize göstermiyorsun? Cevap: Göstersem de fayda etmez, çünkü onların adeti budur, gafildirler, görseler de inanmazlar (146), cezalandırılacaklar (147). Allah dilerse gözlerini açardı (176). Fakat onlar köpek gibidir, çirkindir, zalimdir, delalet içindedir (177-178), hayvan gibidir, şaşkındır, sapıktır; onları cehennem için yarattık (179). Allah onları yoldan çıkardıysa bir daha doğru yola kimse getiremez (186).
Mantıki çıkmazdan öfke krizine giden yolu burada açıkça görmekteyiz. Cevap veremezsen bağır.
Kritik bir soru: Madem Allah’ın onları helak edeceği belli, ne uğraşırsın ya Muhammed (164)? Boşuna çaba değil mi? Bırak Allah kendi işini görsün, senin işlevin ne? Allah aracısız iş göremeyecek kadar aciz mi? Cevap iki şıklıdır ve her ikisi de son derece ilginçtir. Bir, Allah’a mazeret olsun (164), yargı günü “biz bilmiyorduk, haberimiz yoktu” demeyesiniz diye (172). İki, belki aranızdan kulak verip doğru yola gelen olur diye (164). Çünkü Allah cezalandırıcı (seriü’l ikab) olduğu gibi merhametlidir de (167). Bana kulak verir, doğru öğretiye sarılır ve namaz kılarsanız ödüllendirileceğiniz kesindir (170).
E hani Allah mühürlemişti, ceza kesindi, ne yapsan boştu? Cevap: Beni İsrail de buzağı yapıp ona taptı, Allah’ın gazabı sonsuzdu (152). Ama Musa Allah’a yalvardı, şefaat diledi, birkaç akılsız yüzünden ümmeti helak etmemesini istedi (155). Bunun üzerine Allah onlara birtakım şartlar koştu (156). Tevrat ve İncil’de müjdelediği ümmi nebiye itaat etmelerini emretti (157-158). Kurtuluşun tek yolu benim peşimden gelmektir.
Fakat bu cinnet, sen deli misin? Hayır deli değilim, size tehlikeyi haber veriyorum (184).
Niye tek yol sen olasın? Başka yol göstericiler, başka öğretiler de var. Cevap: Çünkü onlar ölü, ben hayattayım. Onlar size yol gösteremez, ben gösterebilirim (192-195, 197-198). Çünkü Allah benim dostum, bana kitap verdi. Salihlerin dostudur, ben salihim (196). MAdem hakikatin tek kriteri sensin, kafana göre ayet uydurmadığın ne malum (203)? Cevap: Ben sadece aracıyım, Allah konuşuyor.
HALİM – Sonuç ne peki? Ne demek istiyorsunuz?
SELİM – İman yolu IŞİD’e çıkar. Sonsuz tevekkül ve tevazuyla, hoşgörüyle ve belki bir ironi duygusuyla donatılmışsanız belki o akıbetten kaçınabilirsiniz. Aksi halde gideceğiniz başka yer yok.
Dipnotu
[1] http://www.kuranmeali.org/kuran/araf-suresi/