Etnik coğrafyaların gezginlerine notlar



1.      Avşarlar Türk değil dedim mi? Demedim. Belli ki kadimden beri Oğuz Türkçesi konuşan “Avşar” diye bir topluluk var. Çeşitli tarihlerde o topluluğun tanımı ve işlevi değişmiş olabilir; mesela bir tarihte siyasi bir baskı grubu, başka tarihte bir mülteci güruhu olmuş olabilirler. “Aşiret” deyince safkan bir etnik cevher beklemek de yanlış. Mesela Siverek’in Bucak aşireti Zazadır, ama içinde büyükçe bir Kurmanci kesim var; Ermeni aileler de var. Mesela bundan iki yüz yıl sonra Türkiye’de, ya da Türkiye’den geriye ne kalmışsa orada, “Suribükü” ve “Surikent” adlı yerler görürsek hepsinin (hatta ilk kurucularının) safkan Arap olduğunu varsaymak doğru olmaz. Deşsen yarısı Kürt çıkabilir. Hatta, ne bileyim, Suriyeli göçüne karışıp karambolde arazi kapmış bir Afgan grubu da olabilir.
2.      Türkiye’de halen “Avşar” diye nitelenen topluluklar 18. yy’da İran’dan göçmüş. Nispeten yakın bir tarih; belgesi, kaynağı vs. var. Dadaloğlu adlı şair bunların menkıbelerini anlatmış. Peki bu göçten önce Anadolu’da “Avşar” diye nitelenen topluluklar var mıydı? 13. yy’da veya daha sonra Rakka’dan göçenlere ne oldu? 13. ile 18. yy arasında Musul-Halep diyarından şiddetli baskı ve düşmanlık koşullarında Anadolu’ya kaçan veya göçenlerin ne kadarı ve ne anlamda “Avşar” idi; ne kadarı hangi gerekçelerle (mesela korku, izini kaybettirme güdüsü, bedava mera ve yerleşim alanı beklentisi vb.) kendilerini “Türkmen” veya falan aşiret mensubu olarak tanıttılar? Mülteci ve “eşkiya”, “asi”, “yağmacı” vb. konumunda olan ve her halukârda devletle arası açık olan toplulukların hangi sözüne ne kadar güvenebilirsin?
3.       Fırat berisinde İSMİ Avşar (ve Kınık, Kargın, Eymür, İğdir vb.) olan yerlerin çoğunun, muhtemelen hiç birinin, Avşarlık vb. ile alakasını kuramıyoruz. Bu isimler 15. yy’ın ikinci yarısından itibaren kaydedilmiş. Öncesini bilmiyoruz çünkü kayıt yok; dolayısıyla daha ne kadar geriye gider bilmiyoruz. Ama şunları biliyoruz. Bir: En az bir tanesi (Develi’nin Şıhlı köyüne bağlı Avşar mezrası) kadimden beri Rum köyü imiş. İki: İstedikleri kadar dağılsınlar, her vilayete bir köy hesabıyla yerleşmiş olamazlar; akla da aykırıdır, tarihe de, sosyolojiye de, antropolojiye de. Üç: Osmanlı’nın tahrir defterlerini,[1] bu kulunuzun yaptığı gibi, deli postekisi ayıklamacasına elden geçirirseniz görürsünüz ki o tarihteki yer isimlerinin çoğu “hakiki” olamayacak kadar monoton ve hazırloptur. Adeta haremdeki cariyelere takma ad verilmesi gibi, ya da kerhanedeki kızların hepsinin “Cansu, Hayal, Rüyam” olması gibi, ya da askeri kışla adları gibi, her sancak ve her kazada aynı kısıtlı ad repertuarı ile karşılaşırsınız: Akviran, Bozdoğan, Çandır, Demirci, Eceler... 24 Oğuz aşiretinin adları o repertuarın değişmez ögelerindendir.
4.      Latin Amerika ile kıyasla. Orası da burası gibi kolonize edilmiş bir diyardır. Çoğu yerin biri yerel kızılderili dilinde, bir de İspanyolca adı vardır. İspanyolca adlar ya a) oranın keşfedildiği ya da kurulduğu günün azizinin adıdır, ya b) İspanya’da yer adıdır, ya da c) Yeşildere, Karadağ, Aşağıılıca gibi kişiliksiz coğrafi tanımlardır. Orada (belki yerli ile kolonist aynı dine mensup oldukları için?) yerli adlarının çoğu korunmuş. Burada korunmamış. Pardon, kasaba adları korunmuş, köy adları korunmamış.
Bana enteresan gelen şu. Yerli köy adlarının korunabildiği yerler (Trabzon doğusu ve Rize, Artvin, Güneydoğu’nun büyük bölümü), Osmanlı’nın doğru dürüst tahrir yapamadığı ve tımar düzenini kuramadığı yerler.
5.      Biraz bu konulara aşina iseniz bilirsiniz ki Anadolu halkının köken ve şecere konularında anlattığı hiçbir söze güven olmaz. Sebebi nedir? Başlıcası itibar kaygısıdır: dedelerinin Çingene ya da dönme ya da Kürt olduğu, ya da Aşağıosuruklu sülalesinden geldiği bilinsin istemezsin. Daha doğrusu, çocuğun bunları bilsin istemezsin, o yüzden ona anlatmazsın. Gariban evlat acı hakikati kırk yaşına geldiğinde komşu köyün delisinden öğrenir, bunalım ve nefrete kapılır, atalarından öğrendiği tatlı hakikati perçinlemek için kırk türlü mitoloji uydurur, olmadı gider MHP’ye yazılır.
O mitolojilere inanır görünmek belki de nezaketin gereğidir; bilemiyorum. Ama gerçekten inanmak için ya çok cahil olmak, ya da gocunacak yara sahibi olmak gerekir sanırım.
Alakasız notlar
6.      İspir’de bir Hapuşgens (halen Aktaş), Bayburt Aydıntepe’de Hapuşki (halen Şalcılar) köyü var. İkisi de Ermenice, ilki /kh/ ve /ts/ sesiyle Xapşgents Խաբշկենց, ikincisi Xapşgi Խաբշկի olsa gerek. Yani Habeşler ve Habeş. Emsalleri olan bir ad. Mesela Antakya’da Tell-Habeş, Arapça; halen Açıkdere. Diyarbakır Bağlar’da Habeşî, yeni adı Oğlaklı.
Etiyopya’dan gelme gerçek Habeşler olabilir mi? Sanmıyorum. Muhtemelen “esmerler” anlamında bir isim. Tahminimce “Çingene” ya da ona benzer bir etnik statü kastetmişler. Yoksa sırf ciltleri ya da saç renkleri daha koyu diye kimseye böyle sıfat yakıştırılacağını düşünmem.
7.      Sinop Ayancık’ta Sirna 1914’ten önce Rum yerleşimi imiş. Neresi diye bakıyoruz, Kiepert haritasında ve tariflerde Aliköy’ün hemen batısı görünüyor. Google’a bakıyoruz, Aliköy’ün batısında öyle bir yer yok, izi bile yok, Dereköy olamaz. Buharlaştı mı bu köy?
İnterneti deş, deş, sonunda bir video kaydı. Meğer Sirna ile Aliköy’ü birleştirip adını Aliköy yapmışlar. Sonra isim değişmiş, Yeşilyurt olmuş. Sonra Sirna yine ayrılmış; köyümüzün eski adı Aliköy deyip Aliköy adını benimsemiş. Yani şimdiki Aliköy eski Sirna, şimdiki Yeşilyurt eski Aliköy imiş. Kolaysa git, define ara!
Kırk bin tane köy için böyle iz sürmek nasıl bir delilik, bilmem canlandırabiliyor musunuz?
Daha alakasız not
8.      Ermenilere iltimas mı geçiyorum? Daha neler! O izlenimi bazılarında doğuran şey (standart Türk ırkçılığı dışında) nedir size söyleyeyim.
A-     Ermeni tarihini, Ermeni dilini, Ermenice kaynakları, affınıza sığınarak söyleyeyim, sizden daha iyi biliyorum. O yüzden, gerektikçe ve ilginç bir şey buldukça onlara da değiniyorum. Alıştıkları zihinsel çerçeveye uymadığından sanki Ermenileri abartıyorum sanıyorlar.
B-     Devlete ve onun temsil ettiği riya ve zorbalık kültürüne hastayım. E, altmış senedir başımda Ermeni devleti yok; Japon devleti de yok. O yüzden Ermeni ve Japon milli ve hamasi ideolojisi hakkında kalbim nefretle dolu değil. Karşımızda madem Türk devleti var, onu yıkmakla başlayalım diyorum. Haklı değil miyim?
.