Allahu ekber




Bizdeki kilise ayininin büyük kısmı kimsenin tek kelime anlamadığı bir dil olan antik Ermenicedir. Güzelliği de oradadır, büyü dinler gibi dinlersin. Ben severim. Kırk yılda bir düşer aklıma gerçi, ama kalıp deyimleri aklımda yer etmiştir. Üniversitedeyken heveslendim, bir iki dönem Eski Ermenice dersi aldım.
Süryani kardeşlerimizde de öyledir. Bir kısmının anadili Arapça, bir kısmınınki “Süryanice” adı verilen Turoyo lehçesidir. Ama kilise ayinleri bambaşka bir lisan olan eski Süryanicedir. Antakya ve Suriye Hıristiyanlarının büyük kısmı ise hiç Rumca bilmedikleri halde kilisede Rumca ayin yaparlar.
Latin dili halk arasında ölüp gittikten sonra Katolik kilisesi bin beş yüz sene o dilde ilahi söylemeye, İncil okumaya, vaaz vermeye devam etti. 1960’larda vazgeçtiler, ondan sonra Katolik kilisesi bir daha dikiş tutmadı. Bana sorarsanız resmen ölüyor. Büyüsü gitti.
Hindu kutsal metinleri ve onlara ilişkin tefsir ve ibadet literatürünün dili Sanskrit denilen ölmüş, hatta belki hiç yaşamamış dildir. Alim sınıfı dışında kimse o dili konuşmaz. Güney Hindistan’ın çeşitli diller konuşan halkları bununla da yetinmeyip eski Telugu (Karnatik) dilinde ilahi dinlerler; hatta ben de arasıra dinlerim. Güney Hindistan Hıristiyanlarının büyük bir bölümü, kel alaka faslından Süryanice ibadet ederler. Bombay Parsileri iki bin küsur yıl önce ölmüş bir dil olan Avesta dilinde ilahi söyler, bin yıl önce ölmüş bir başka dil olan Pehlevi dilinin bir çeşidiyle ayin sürdürürler.
Yahudiler iki bin beş yüz sene boyunca ölmüş bir dil olan İbrani dilinde yazılmış Tevrat’ı bir başka ölmüş dil olan Aramiceyle tefsir edip yorumladılar. Şükür şimdi İbranice gene canlandı da en azından İsraildekiler okuduklarını ilk elden az çok anlama şansına kavuştu.
Yenipazar Cezaevinde bir ara 10. ve 11. yy’da Uygur lehçesiyle yazılmış Türkçe Budist metinlerle uğraştım, “bin gözlü, bin elli âryâvalakiteşvara bodisatvanın ârjarâjâvavâdaka mahayan sutrası” diye süregiden cümlelere nakavt oldum. Yani Türklerin de din deyince esoterik dillere sarması yeni bir olgu değil.
Müslüman olsam şüphem yok ki ezanın Arapça söylenmesini isterdim. Sonuçta adamın biri sabahın köründe “uyan yoksa ölürsün, haydi yürü namaza” diye bağıracak, Türkçe bağırsa ne, bağırmasa ne? Daha iyi mi anlaşılacak, anlayınca daha mı iyi olacak?
Memleketteki en büyük insan hakları ihlali olan hoparlör işkencesi dururken böyle saçma konularla uğraşmak abesten öte bir şey. Hedef saptırma.

Sordular da şeyedeyim dedim.